18.asrın Maraşlı şairlerinden Sümbülzade Vehbî, “şiir çalanın dilini kesmek lâzımdır, edebiyat ilminin kanununda söz fetvası budur” diyor… Edebiyatımızda önce şiir vardı… İntihal de “sirkat-i şiir”di…
Arapçadan Türkçeye ünlü lügatimiz Ahterî-i Kebir’de intihal, “Dâva etmek ve gayri şairlerin şiirin kendine isnad ve intisab etmek” şeklinde açıklanıyor. Yani “benimdir demek ve başka şairlerin şiirini kendine ait saymak ve sahiplenmek…”
İntihalin dereceleri var: Bir şairin bir manayı kendine mâl etmesine “ilmam” veya “nakl”, değiştirerek almasına da “mesh” veya “sehl” denilirmiş. Tabii birbirinden habersiz benzer şeyler yazmak da var; buna da “tevarüd” deniliyor. İlmam “küçük günâh” anlamına geliyor. Öyleyse, intihal “büyük günâh”! “Nakl-nakil, uyarlama karşılığı olarak görülebilir.
“Mesh” şeklini değiştirme, “sehl”in kendine benzetme olarak anlaşılması mümkün. Zengin bir edebiyatımız var ve elbette bu zenginlikle mütenasip kelimelerimiz… İntihal, yani “eser hırsızlığı” ne zamandır “korsanlık” olarak adlandırılıyor?
İhtihal, 1935’te yayınlanan Osmanlıcadan Türkçeye Karşılıklar Kılavuzu’nda “aşırma” olarak karşılanmış. Buradan tahsisen eser hırsızlığı anlamı çıkarmak mümkün değil. TDK’nin ilk sözlüğünde (1945) intihal “başkasının eserini kendi eseri diye gösterme” şeklinde açıklanıyor. 1980’lere kadar böyle devam ediyor. 7. baskıda (1983) “aşırma”ya dönülmüş. Böylece “edebî hırsızlık” manası es geçilmiş. 2011’de yapılan 11. baskıda da aynı açıklama var.