Osmanlı İmparatorluğu’nun gurûb vaktinde tahta oturan Sultan II. Abdülhamid, dünyayı hem yakından takip ediyor hem de dağılmakta olan devleti bir arada tutmanın çarelerini arıyordu. Onun şu sözleri, en uzakları bile yakından takip ettiğinin delilidir:
“Bize sulh ve sükûnet nasip olsa… Fakat büyük devletler, geniş teşkilatlı imparatorluğumuzu inşa edecek ne zaman bıraktılar, ne de sükûnet! Bize de hiç olmazsa on senelik bir sulh tanınsa Japonların -Meiji devriminin başlangıcından beri- o kadar methedilen terakkîlerini biz de yapabilirdik. Onlar Avrupalıların pençelerinden uzak olduklarından, bize nazaran bahtiyardırlar, emniyet içinde yaşamaktadırlar. Maalesef biz, tam Avrupalı sırtlanların geçiş yerine çadırımızı kurmuşuz.”
Japonya sadece bir terakkî numunesi olarak kalmadı Sultan’ın zihninde. Japon Prensi Komatsu 1887’de kendisini İstanbul’da ziyaret edince, Japonya’yla diplomatik ve kültürel temas için bir fırsat da yakalanmış oldu. İmparator Meiji’ye takdim edilecek mücevherli imtiyaz nişanıyla çok sayıda hediyeyi taşıyan Ertuğrul Fırkateyni’nin Uzakdoğu seyahati işte böyle başladı.
Temmuz 1889’da İstanbul’dan ayrılan Osmanlı denizcileri, yol üzerinde uğradıkları her limanda coşkuyla ve heyecanla karşılandıktan sonra, 7 Haziran 1890’da nihayet Japonya’ya ulaştılar. Üç aylık Japonya temasları da son derece mutluluk vericiydi. Ne var ki, dönüş yolunda büyük bir trajedi yaşandı: Ertuğrul Fırkateyni, 16 Eylül 1890’da Japonya’nın güneyindeki Kuşimoto kasabası açıklarında kayalıklara çarparak battı, 550’den fazla Osmanlı denizcisi hayatını kaybetti.
Derin Tarih olarak bu ay Ertuğrul Faciası’nı gündemimize taşırken, uzaklara mahzun bir selam gönderiyor ve kazada ebediyete intikal eden Osmanlı askerlerini rahmetle anıyoruz.
Yeni sayımızda, hayırla görüşmek üzere…
Devamı Derin Tarih Eylül Sayısında…