Osmanlı aile hayatında büyükler baş tacı edilirdi. Belki de Orta Asya’daki
‘ak sakallar’ın bir yansımasıydı bu. Kadınlar ise Osmanlı hanesinin edep ve zarafet timsali olmalarının yanı sıra ticarete, ekonomik ve sosyal hayata aktif bir şekilde katılıyorlardı. Çocuk eğitiminde dünyaya örnek olmuşlar; ellerinden geçenler bu cihan devletinin asırlarca dinamiğini oluşturmuştu.
Ya Batılıların gözünde nerede duruyordu Osmanlı kadını? Sorunun cevabını eşi İstanbul’a İngiliz elçisi olarak tayin edilen Lady Montagu’nun hatıralarında görmek mümkün. Oryantalistlere has takıntıların tamamı, el ele vermiş, Lady’nin kalemine hücum etmiş deyiş yerindeyse. Şu satırları okuduğunuzda anlayacaksınız ne demek istediğimizi:
“…Bu kadınlar feraceyi giydikleri zaman o derece değişiyorlar ki, en kıskanç bir koca bile eşini sokakta tanıyamıyor. Tabii ayrıca sokakta hiçbir erkek bir kadına dokunamıyor ve takip edemiyor. İşte bu maskeli kıyafet sayesindedir ki, kadınlar hiç yakalanmadan bütün ihtiraslarını tatmin etmekte tamamen serbest oluyorlar. Âşıklarına buluşma yeri olarak Yahudi dükkânlarını seçiyorlar. Burada Yahudiler bizdeki Hintliler gibi her yola geliyorlar. Birçok erkek hiçbir şey almaya ihtiyacı olmadığı halde sırf kadın yakalamak için bu dükkânlardan alışveriş yapıyor. Kibar kadınlar âşıklarına kendilerini tanıtmıyorlar. Hatta öyle ki, bir erkek bir kadınla altı ay münasebette bulunuyor da kim olduğunu öğrenemiyor.”
Devamı Derin Tarih Dergisi Temmuz 2016 Sayısında…