O günü hiç unutmuyorum: Bayezid Devlet Kütüphanesi Müdürü Şerafettin Kocaman Bey’in odasında, bembeyaz sakallı bir zat, elimi elinin içine alıp dizlerinin üzerine yerleştirdiği kalınca bir yazma eserin sayfalarında gezdirmişti. Hem gülümsüyor hem de “Dokun evladım” diyordu, “buna dokunmak her zaman nasip olmaz. Bu, Dîvânu Lugâti’t-Türk’tür”. Ta ilkokuldan itibaren adını sürekli duyduğum bir kitabın dünyadaki tek nüshasına dokunmak… Heyecanımı tahmin edersiniz.
Bembeyaz sakallı zat, Mehmet Serhan Tayşi, 2003’ün tatlı bir bahar gününde Dursun Gürlek Bey’in tavassutuyla gerçekleşen o tanışmada Dîvânu Lugâti’t-Türk’ü, Kâşgarlı Mahmud’u, Ali Emîrî Efendi’yi ve daha birçok şeyi öylesine hoş bir üslupla anlatmıştı ki, dayanamayıp “Efendim, hatıratınızı yazıyor musunuz?” diye sormaktan kendimi alamamıştım. Maalesef derli toplu yazamadığını söyleyince, hatıratını yazmaya talip oldum. Serhan Bey’in hatıratı 2009’da “Ali Emîrî’nin İzinde” ismiyle yayınlanıncaya kadar geçen altı yıl, benim için kültür tarihimiz ve kütüphanelerimiz üzerine adeta bir doktora yerine geçti.
Kısa süre önce UNESCO 2024’ün “Dîvânu Lugâti’t-Türk Yılı” ilân edildiğini duyurunca, Türk dilinin bu görkemli şaheserini Derin Tarih’in kapağına taşımaya karar verdik. Tek sebep bu değildi elbette. Kâşgarlı Mahmud’u, Ali Emîrî Efendi’yi, Mehmet Serhan Tayşi’yi anmak, ayrıca bugün Doğu Türkistan sınırları içindeki Kâşgar’da Çin eliyle sürdürülen kimliksizleştirme ve tarihsizleştirme faaliyetlerine yeniden dikkat çekmek istedik. Sistemli biçimde Kâşgarlı Mahmud’un Uygurlarla ve Uygur bölgesiyle hiçbir alakasının olmadığı tezini işleyen Çin yönetimi, Türk dünyasının kolektif hafızasından muhteşem bir eseri ve müellifini silmeye çalışıyor.
Dünden bugüne ve yarına varlığımızı sürdüreceksek, bunda kültürün ve dilin taşıyıcı kolonları, kritik vazifeler üstlenecektir. Dîvânu Lugati’t-Türk işte bu yürüyüşün en önemli vasıtalarından birini oluşturuyor. Kıymetini bilir ve bu şuuru bizden sonrakilere aktarabilirsek…
Yeni sayımızda, hayırla görüşmek üzere.