Türkiye’deki misyonerlik faaliyetlerinin eğitim üzerinde yoğunlaştığına şahit oluyoruz. Bu bilinçli bir seçim mi?
Bütün misyoner kaynaklarında eğitim misyonerliğin ilk basamağı kabul edilir. Misyonerler eğitimi bu coğrafyaya yerleşebilme ve tutunabilmenin en önemli, kısa ve etkili vasıtası olarak görüyorlardı. Nitekim Osmanlı ülkesinde aktif olarak yıllarca vazife yapan Amerikalı misyoner David B. Eddy’ye göre bir misyonerin Osmanlı coğrafyasında halkla diyalog kurabilmesinin beş önemli yolu vardı: Topluluğun lisanını öğrenmek, mesajın kaynağı olan İncil’i o halkın diline çevirmek, okullar açarak halkı eğitmek, hastaları tedavi etmek, fakirlere yardım edip onlara meslek öğretmek.
Bursa’nın Hıristiyanlaştırma faaliyetleri için seçilmesinin sebebi ne?
Bursa 1928’den 94 yıl önce, 1834’te Amerikalı misyonerler tarafından ana istasyon merkezi seçilmişti. Bunun birçok sebebi vardı. En önemlilerinden biri, o yıllarda Amerikalı misyonerlerin hedef seçtikleri gayrimüslimlerin -Ermeni ve Rumlar- Bursa’da önemli bir nüfusa sahip olmalarıydı. 100 bine yakın Müslüman’ın yaşadığı şehirde o yıllarda gayrimüslim olarak 10 bin Ermeni, 8 bin Rum, 2 bin Yahudi ikâmet ediyordu. Bursa’nın misyonerlerce merkez seçilmesinin bir başka sebebi de ticaret ve sanayi faaliyetlerine uygun bir coğrafî konuma ve ekonomik potansiyele sahip olmasıydı. Uludağ’ın eteklerine yaslanmış olan bu şehir, İstanbul ve Akdeniz havzasıyla büyük bir ulaşım kolaylığına sahipti. Zaten burada vazife yapan ilk misyonerlerin ipek üretimi ve ona bağlı olarak yapılan dokumacılıkla yakından ilgilendiklerini biliyoruz.
Devamı Derin Tarih Mart Sayısında…