Mezar taşlarından yola çıkarak Osmanlı medeniyetinin izlerini takip etmeye nasıl başladınız?
Hüsn-i hat ile ilgilendiğim için başından beri mezar taşları da ilgimi çekmekteydi. Hüsn-i hattın önemli örneklerini incelerken mezar taşlarına karşı bir ülfet oluştu. Belli bir süre sonra ilgili kaynaklara ulaşmak ihtiyacı hissettim. Sonraları mezarlıklar, hazîreler ve mezar taşlarının peşini bırakmadım.
Bazen dinlenmek için girdiğim hazîrelerde saatlerce kaldığım ve mezar taşlarını zevkle incelediğim olmuştur. Bu taşlarda sanatımızın üç yönünü görürüz: ince taş işçiliği, hat sanatının örnekleri ve kâh düşündüren, kâh tebessüm ettiren son derece edebî ifadeler.
Osmanlı mezarlıkları içinde sizi en çok etkileyen hangisi oldu?
Yahya Kemal Varşova Büyükelçisi iken İstanbul’un nüfusunu soranlara çok yüksek bir rakam söyler. İtirazlar üzerine, “Ben ölülerimizi de saydım” diye cevap verir, “çünkü biz ölülerimizle beraber yaşarız”. Osmanlı’da ölüm ve mezarlık, mezar taşı kültürü vardır; mezarlıklar hayatın içindedir. Bazen bir mescid, cami veya türbe etrafında hazîre şeklinde, bazen de bir yerleşim yerinin kenarında ama daima göz önündedir. Ölümü mûnis gösterecek şekilde tesis edilmişlerdir. Servi ağaçlarının gölgesinde muazzam taş işçiliği taşıyan mezar taşları insanı cezbeder. Bu bağlamda bir “cennet bahçesi” misali Eyüp Sultan mezarlıkları, Zeytinburnu’ndaki Merkez Efendi, Kozlu, Seyyid Nizam, Erikli Baba, Silivrikapı mezarlıkları, Sümbül Efendi Hazîresi, Süleymaniye Camii Hazîresi, özellikle Fatih Camii ve Çemberlitaş Sultan II. Mahmud hazîreleri, Yahya Efendi Hâziresi, (çok tahrip edilmesine rağmen) Karacaahmed Mezarlığı, Üsküdar Şeyh Devâtî ve Aziz Mahmud Hüdâi hazîreleri beni etkileyen ve çokça ziyaret ettiğim mekânlar. İstanbul’da ismini sayamadığım daha birçok kıymetli mezarlık ve hazîre var.
Devamı Derin Tarih Mart Sayısında…