Belki de en mühim yıldır 1876; üç padişah yılı, bir darbenin ve katlin yılı. Osmanlı tarihinin en kısa soluklu hükümdarlığının yılı. Anayasa’nın, meclisin ve Abdülhamid’in yılı. 1876 denilince en az bilinen, üç-beş cümle ile hemen geçiştirilen, oldukça sınırlı fakat kesin ve bir o kadar da peşin hükümlerle değerlendirilen V. Murad ve kısa saltanatı… Bugüne değin özne olamamış, ne yazık ki hep nesne olmuştur V. Murad. Ya Sultan Abdülaziz ile Abdülhamid arası bir geçiş ya da darbecilerin gölgesi altında bir iktidar. Ya olanlara dayanamayıp tecennün eden/deliren bir padişah, ya masonluğa iltisak eden tek sultan. Bu değerlendirmelerin haricinde Sultan Murad merkezli bir anlatıya ulaşmak oldukça zor olsa gerektir. Perdenin arkasından yüzünü göstermeyen “tarih”e rağmen biteviye nesneleştirilen Sultan Murad’ı, bu sefer özne mevkiine getirip ona kulak verelim. Cülusunu müteakip beyaz üzerine yazdığı hatt-ı hümayununda, benzerine rastlanılması oldukça zor olan “bi’l-cümle tebamızın icma ve arzusu üzere” tahta çıktığını belirtmesi, istihkak, irs ve kader ile tahta çıktığını söyleyen evvelki padişahlara mukayeseten keskin bir izan farklılığına işaret etmektedir. Ayrıca “usûl-i idâre-i devletin bir esâs-ı metîn ve sahih üzerine te’sisi” yani devletin idare usulünün sağlam ve sahih bir “esas” üzerine tesisi onun devamlı aklındadır.