Türkiye’de roman esas olarak bir medeniyet muhasebesi aracıdır. Kendi medeniyetinden kaçanlar roman yazabiliyor fakat Türk romanı yazamıyorlar. Medeniyetine gömülü yaşayanlarsa Türk hikâyesi yazabiliyor fakat roman yazamıyorlar. Bunu ilk fark eden fikir adamlarımızdan biri Mizancı Mehmet Murat’tır. Turfanda mı Yoksa Turfa mı? başlıklı romanına şu cümleyle başlıyor: “Bizde roman nâmı pek ucuz olarak alınıp verilmektedir. Beş-on seneden beridir ele alınması caiz olmayan kaba bir muaşaka tasvirleri millî roman unvanı altında itibar bularak kemal-i itina ile okunmaktadır.” Peki, roman neyi anlatacaktır? “İçinde yaşamakla müftehir olduğumuz terakkiyat-ı hasr-ı mülükânede her şey kesb-i kemal ettiği hâlde fazail-i ahlâkiyeye tesir-i küllîsi musaddak ve mertebe-i edebiye-i milliyeyi musavvir olan roman kısmının erbab-ı kalemin itinası haricinde kalması nazar-ı dikkate çarpacak ahvalden bulunduğu cihetle karınca kaderince fehvasına binaen vaz’ ve iktidar dâhilinde ifâ-yı vazife ediyorum.” Yani ilerliyoruz ama toplumsal ahlâka etkisi kesin olan romanı millî edebiyatımıza lâyıkıyla dâhil edebilmiş değiliz demeye getiriyor.
Devamı Derin Tarih Ekim Sayısında…