İstanbul 1453’te genç padişah II. Mehmed tarafından fethedildikten sonra şehirde bir miktar Bizans halkı kalmıştı. Bununla birlikte zamanında Hıristiyanlığın en büyük merkezlerinden olan İstanbul’u çeviren surların içinde yapılmış irili ufaklı dinî yapıların ne olacakları hususunda belirli bir karar yoktu. Ancak o zaman kuvvetli bir surette varlığını gösteren vakıflar ve İslam hukuku böyle umumi yapılar hakkında birtakım hükümler ortaya koymuştu. Buna göre boşaltılmış dahi olsa eski bir Bizans ibadethanesinin şehre yerleşen Türk halkı tarafından işgaline izin verilmiyordu. Bu eserler umumun ibadetine ayrılmış olduğundan ancak aynı şekilde kullanılmak üzere Müslümanlara açılabilirdi.