Başlığı gören okurlar, “Herhalde artık sıkıldı, müzik üzerine yazacak” diye akıllarından geçirmiş olabilir. Hemen söyleyeyim, şimdilik öyle bir niyetim yok.
Benim muradım, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e intikal eden kültür mirasını silmek isteyenlere karşı son nefesine kadar canla başla mücadele eden bir kahramandan söz etmek.
Meşhur Latince tabirle “Habent sua fata libelli”, yani “Kitapların bir kaderi vardır” sözünün hakkını veren bir hikâyenin kahramanından hem de.
Bir süre önce Kültür A.Ş., gazeteci Faik Şenol’un 1930’lu yılların İstanbul’unu yansıtan fotoğraf arşivini koleksiyonuna katar. Bu arşivden “İstanbul’da Mimar Sinan Eserleri” başlıklı iki fotoğraf albümü çıkar. Ancak altlarında daktilo edilerek yapıştırılmış bilgi notları bulunan fotoğrafların kime ait olduğu ve hangi maksatla hazırlandığı anlaşılamaz. Eldeki tek ipucu, fotoğrafların bir kısmında bazen elindeki bir kâğıda notlar alırken bazen bir eseri tetkik ederken görülen pardösülü ve fötr şapkalı şahıstır.
Tam bu esnada bir gelişme daha olur: Atatürk Kitaplığı’nda “Mimar Sinan’ın Eserleri” adlı yayınlanmamış, daktilo halinde bir çalışmaya ulaşılır. Albümdeki fotoğraflarla metin karşılaştırıldığında, metinlerin bu fotoğraflar için yazıldığı anlaşılır.