Çocukluğumun geçtiği yıllarda leblebici loncalarının iki merkezi vardı. Bunlardan biri İstanbul Fatih’teki Şehzadebaşı Camii’nin avlusuna giriş-çıkışı sağlayan kapının yanında sıralanan az sayıdaki dükkânlardı (daha sonra bir restorasyon sırasında hepsini kaldırdılar). Diğeri ise Anadolu yakasındaki Kadıköy’deydi. Leblebi hazırlama ve seyyar esnafa dağıtma merkezi, rıhtım kenarındaki Kadıköy İskelesi’ne yakın bir kesimde sıralanan dükkânlardan biriydi.
Burada hazırlanmış veya tazelenmiş leblebilerini alan seyyar esnaf, sokakları dolaşarak mallarını satmaya gayret ederdi.
Anadolu’da leblebi zannedersem iki yerde hazırlanırdı. Bunlardan biri Çorum’un, diğeri de Afyonkarahisar’ın bir ilçesiydi. Buralarda üretilen sarı leblebiler tamamen Anadolu’ya mahsustu.
Leblebi esnafının hemen hepsi aynı köylerden gelirdi. Kıyafetleri de genellikle aynı olurdu. Başlarında bir kasket, sırtlarında kare desenli bir mintan ve üzerlerinde yelek; bellerinde geniş bir kuşak, bacaklarında da koyu renk bir kumaştan biçilmiş bol pantolon… Ayaklarına ise sağlık bakımından kullanışsız lastik pabuçlar yaygınlaşmadan önce Anadolu köylüsünün giydiği köseleden bağcıksız ayakkabılar giyerlerdi.
Devamı Derin Tarih Dergisi Temmuz 2016 Sayısında…